Xesqui Castañer López (Valencia Üniversitesi, İspanya)

 XI. Çağdaş sanatta cinsiyet anlatıları için ifade araçları olarak soyut ve dijital formatlar. Doktora araştırmalarında birleştirme ve geliştirme.

 

Xesqui Castañer López (Valencia Üniversitesi, İspanya)

 

Yeni sanat tarihi, disiplinler arası bir bakış açısından, çağdaş sanatla ilişkili teorik ve pratik şekillenme meselelerinden ve bunun üniversitelerde kapsama alınması ve geliştirilmesinden doğuyor. Aynı zamanda, cinsiyet araştırmaları da doktora ders programının geliştirilmesine dahil edildi ve bu, kadınların sanat çalışmalarına daha da değer verilmesine neden oldu ve yirminci yüzyılda zaten başlamış olan kanonun reddedilmesini sürdürdü. Bu cinsiyet söylemleri, görüntünün yayılması için sınırsız alana sahip en çok yönlü medya formatları gibi yeni teknolojiler kullandılar. Bunun sonucu olarak, küreselleşme bağlamında, sanat dallarında feminist ve post-feminist teoriler geliştirirken soyut ve dijital formatlar öncelikli yöntemler halini aldılar. Postmodernizmin teorisi ve uygulamasına dayanan bu ifade biçimleri, queer, postkoloniyalizm ve eko-feminist fikirlere odaklanıyor.

 

Görsel-işitsel medyanın tercih edilmesi, en başlangıçtan beri, bunların mekan ve zamanın birleştiği kritik araçlar olarak görünmeleri gerçeğinden kaynaklanıyor. Bu bakımdan, Giulia Colaizzi, küreselleşmiş bir dünyada, medyanın sosyal imgelemi kontrol etmek için en güçlü araç olduğu bir toplumda imgenin feminist bir şekilde araştırılmasının çok önemli olduğunu belirtiyor (Colaizzi, 2007) ve özellikle video olmak üzere yeni teknolojilerin, dişil imgeler oluşturmak için en iyi araçlar olarak ortaya konması bu söylemde gerçekleşiyor. Doksanlardan itibaren, video, yeni kimlik, istek ve talep formları inşa etme olasılıklarını irdeleyen bazı sanatçıların çalışmalarının  temel bir konumu haline geldi (Lamb, 2009, s. 144). Video, dünyanın sembolik temsili için bir mekan işlevi görüyor ve feminizm de bu temeli, yeni bir tür dijital yazı geliştirmek için kullandı (Irigaray, 1985, s. 73).

 

Kadın sanatçıların videografik çalışmalarının önemli bir parçası, nesnellikleri tersine çevirmek veya cinsiyet için belirlenen rollerin gizemini ortadan kaldırmak veya dengesini bozmak işlevini gördü. Aynı zamanda da bu, tarihsel olarak susturulmuş deneyimlerin yansıtıldığı bir imgeleme yapı söküm uygulamak için yeni bir yol haline geldi.

 

1. Queer Teorisi ve kimlik sorunsalları

 

…………………

 

2. Postkoloniyalizm. Postfeminizm

 

Yeni cinsiyet söylemleri, sorgulama ve karşı durma duruşlarında küreselleşme bağlamında yeniden konumlandılar. Bu muhalifliğin kökenlerinden biri, tıpkı Sara Suleri’nin işaret ettiği gibi (Suleri, 1989, s. 75) postkoloniyal oryantasyonlardan doğan (Carrera, 2009) teoriler ve konumlandırmalarda yatmaktadır. Postkoloniyalizm, “diğerinin(ötekinin)” (postkolonial), koloniyal nesne tarafından temsil edilmesinin sorgulanmasından başka bir şey değildir (Adriansen, 1999, s. 56).

 

Orijinal olarak, postkoloniyal teori, Frantz Fanon (Fanon, 1961, s. 56) ve yirmi yüzyılın başlarından Paris siyahlığının yazarları gibi önemli öncülere sahiptir, ancak hegemonya (Gramsci) ve dialogizm (Bakhtin)  gibi ilkeleri barındıran temel teorilerle on yıllarca beslendi ve daha sonra Foucault’un felsefesinde yapı söküm/post-yapısalcılık teorik ilkeleriyle birleşecekti. Halk tarafından tanınması ise Üçüncü Dünya ülkelerinden olan ancak ABD’de yaşayan üç yazarın yazıları sayesinde oldu: Filistinli Edward Said ve Gayatri Spivak ve Homi Bhabha adlı Hintliler.

 

Tüm bu yazarların, koloniyalizmin kapsamlı bir analizini, “ikincil pozisyonlar” adını verdiğimiz bir noktadan yapmış olmalarına rağmen, hiçbiri, cinsiyet ve cinsellik gibi kategorilere değinmemektedir. Özellikle de maduniyetleri kritik ve dönüştürücü bir söyleme sahip olan Afrikalı ve yerli kadın kökenliler tarafından olmak üzere, feminist teorilerden ve uygulamalardan,  koloniyelliğin yeni bir vizyonu sağlanmaktadır.

 

Postkoloniyalizm ve feminizm, baskın meta-anlatımların analizi ve yapı sökümü/yorumlaması için kullanılan ortak kavramlara sahiptir. Bunlar, yapı söküme/yorumlamaya ilişkin olarak diğerlik/ötekilik konumunu ve böylece “diğer/öteki” kolonize edilmiş veya kadın konumunu paylaşmaktadır. İki isimli benlik/diğer(öteki) içerisindeki içkin hiyerarşi, bu uygulamaların analizinin amacı ve enstrümanı haline gelmektedir (Johnson-Odin, 1991, s. 316). Buna uygun olarak, Linda Hutcheon, postmodernizm ve postkoloniyalizm için üç ortak amacı vurgulamaktadır: öznelliğin yapı sökümü/yorumlaması, tarihin yapı sökümü/yorumlaması ve en son olarak da sosyal dönüşüm için gelecek projesi (Hurcheon, 1989, s. 156).

 

Batı dünyasından farklı olan diğer kültürlerin kadın yaratıcıları, kolonizasyonun mahvettiği yaşadıkları ülkelerdeki durumları ifşa etmek ve başkişi olarak kadınların güçlendirilmesine odaklanmak için çalıştılar. Kadınlar, koloniyal/postkoloniyalin yeni bir vizyonu için feminist söylemleriyle bu bakımlardan katkıda bulunmuşlardır (Bahati Kuumba, 1994 s. 96).

 

…………………………

 

Müslüman ülkelerde, kadınların sanatsal faaliyetleri imkansız hale gelmektedir ve bu nedenle kadın sanatçılar, söylemlerini kendi ülkelerinin dışında sunmaya zorlanmaktadır. Sanatçıların çoğu, İslam’ın sanatsal yaratıma her türden engel anlamına geldiği coğrafi bölgelerden sürgündürler. Nazan Azeri’nin (Türk) videografik üretimi, Arap dünyasında kadınların maruz kaldığı kültürel ve dini şiddete karşı militan bir duruşa sahiptir. Kendisinin tematik yaklaşımı, “sürüklenen şeyler”, “örten ve örtemeyen” ve kadınlar için cinsellik ve özgürlük duygularını ortadan kaldırmayı amaçlayan, dini bir zorlamaya ilişkin olan çarşaf, peçe veya kara çarşaf gibi giyim eşyalarına karşı doğa-mekanı gibi kavramlara odaklanmaktadır ve aynı zamanda, erkeğin ataerkil gücünü görselleştirmektedir (Solans, 2013, s. 8). Bir Gün (2001) isimli çalışmasında, evcil alanda kadınların durumunu yansıtmaktadır. Masada oturan bir anne, bir oyuncak bebekle sohbet etmekte, evdeki kadının rolünü ve yalnızlığını vurgulamaktadır. Düş Rollerinde (2002),  ya da yerde yatan ve beyaz bir giysiyle kaplanan bir kadın figürü, bir özgürlük alanı olarak doğayla birleşmektedir. Sürüklenme (2004) isimli çalışmasında, siyah ve beyaz iki giysiyi sürüklemekte ve böylece boyun eğmeye ilişkin olarak madalyonun iki farklı yüzünü göstermektedir. En son olarak da Örtüsüz (2010) isimli çalışmasında, erkek kıyafetleriyle dolu bir dolabı boşaltmakta ve bunları birer birer şehrin yakınlarındaki ormanlık alana götürmek için sokaklar boyunca sürüklemekte ve bu ormanlık alanda bunları ağaçlara asarak kendini, erkek kıyafetlerinin temsil ettiği ataerkil otoriteden kurtarmaktadır.